Gülbey Köseoglu
Özellikle son günlerde yaşanan, MİT-Yargı çekişmesi, Uludere’de yaşananlar, 34 suçsuz günahsız, gencecik insanın katledilmesi, ‘dindar gençlik yetiştirme’ tartışmaları vs. akıllara; iç savaş mı tetikleniyor? sorusunu getiriyor. Mit-Yargı çekişmesinde ki kriter; kurumların güç kimdeyse, iktidar kimin elindeyse onların düşünce ve istekleri doğrultusunda düzenlenir olduğu, devlet kurmlarında mevzilenme, benim adamım, benim düşüncem hakim olmalı anlayışı, bilinen ve alışılagelmiş geleneksel algıdır. Türkiye Cumhuriyeti tarihi, özellikle alevilere, kürtlere ve gayrimüslümlere yapılan katliamlar tarihi olduğu da bilinen gerçekliktir.
‘’Dindar gençlik yetiştireceğiz’’ söyleminden, acaba mücahit mi yetiştirileceği anlaşılmalıdır? Mücahit; savaşçı, İslam adına savaşan, canı kanı pahasına, İslam dini yeryüzünde hakim kılınıncaya kadar, Allah için yeminli savaşçı anlamındadır. Siyasal islamcılara göre ‘cihat’ yani İslam dini için verilen savaş; İslam dini hakim kılınıncaya kadar devam eder. Ancak cihat için kullanılan araçlar şekil değiştirmiştir. Cihat artık at üstünde kılıç kalkanla değil, heyatın her alanında ve tüm araçlar kullanılmalıdır. Masa başında bile cihat uygulanabilir ve kalem, bilgisayar birer cihat aleti, hatta yalan ve hile bile bir araçtır. Onlara göre cihat; İslam olmayan, gayri müslüm olanlara, Kuran’ın hükümlerini onlar gibi yerine getirmeyenlere karşı savaşmak olduğu için, kendileri gibi inanmayanlara uygulanacak herşey mübah sayılır.
Siyasal İslam’ın iktidarda olduğu, sürekli ve çok hızlı gündem değişikliği yaşayan ülkemiz, bir iç savaşın eşiğinde, tam bir karmaşa yumağı olup, bu kargaşa ortamında, özgürlükten demokrasiden, özgür ifade, özgür iradeden bahsetmek mümkün değildir. İnanç, eğitim, kültür, sanat, AKP zihniyetine uygun düşmeyen ne varsa, hiç bir geçerliliği yok ve onlara göre ya ucube ya batıl ya da sapkındır. AKP zihniyeti insani değerlerin tümünü tahrip etmiş, çağdaş, demokratik, laiklik hukuk devleti anlayışı sadece söylemde kalmıştır. Ülke genelinde her alanda batı standartlarından çok uzak fiili bir durum hüküm sürmektedir. AKP hükümeti medyadan tutun da yargı organlarına değin, neredeyse denetim altına almadığı kurum kalmamıştır.
AKP’nin yandaşı olmayan, onun istediği gibi davranmayan medya susturulmuş, susturulamayanların birçoğu tutuklanmış ve birçoğu da sürekli tehdit altında, ne zaman, hangi gecenin kör karanlığında, evlerine baskın yapılacak endişesiyle yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Ülke genelinde ve her alanda, değim yerindeyse tam bir AKP korku imparatorluğu kurulmuştur. Ülkede kendileri gibi olmayanlar ötekileştirilirken; inançsal, etnik, kültürel sorunlar inkar edilirken, eli kanlı katiller, katliamlar gerçekleştiren caniler korunup, kollanmaktadır. Katliamlarda yer alan ve şu an Avrupa’da yaşadıkları bilinen katillerin iade istemleri yapılmayarak, yandaşlarını koruduklarını açıkça ortaya koymaları manidardır.
Kendi kapısının önünü süpürmeyen ev sahibi misali, AKP Hükümeti mazlumlara sahip çıkıyor rolünü üstlenmiş, mazlumlardan yanaymış oyununu oynamaktadır. Amerikan Emperyalizminin bölgedeki çıkarlarına yönelik genel politikasından kaynaklı, komşu ülkelerde yaşanan olumsuzlukları bir şekilde fırsat bilip, Amerika’nın desteğini de alarak, Türkiye coğrafi yapısının vermiş olduğu olanakları, AKP kendi anlayışlarını hayata geçirmek için bir avantaj olarak kullanmaktadır.
Yaşanan tüm bu olumsuzluklara karşın, şimdilik küçük çapta, geniş kitleler tarafından ilgi görmeyen, fazlaca ses getirmeyen eylemleri, görmek mümkün. Zaman ne gösterecek, bekleyelim görelim mi dersiniz?!. Sevgiyle kalın, hoşça kalın
Gülbey Köseoglu AABF GENEL SEKRETERİ